Gazetemize konuşan CHP Genel Başkan Yardımcısı Koç, Fidan'ın milletvekili olmak için istifa etmesini, “Dönemin kara kutusuna vekillik zırhı ve yasal dokunulmazlık verilmek isteniyor” diye değerlendirdi.
Seda BUGARİ - CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın AKP’den Milletvekili olmak için istifa etmesine ilişkin, “Dönemin kara kutusuna şimdi milletvekilliği dokunulmazlığı, zırhı verilmek isteniyor” dedi. Koç’un sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
'Gizli karanlık eller'
MİT Müsteşarı Fidan İstifa etti. bu istifayı nasıl değerlendirmek gerekiyor?
MİT Müsteşarı’na 7 Şubat sürecinde bir nevi dokunulmazlık kazandırıldıysa da şimdi milletvekilli olarak yasal dokunulmazlığa taşınmak istiyor. Yani bu sürecin kara kutusu kendisi. Ya aktif olarak üstlendiği projeyi daha farklı boyutlarda sürdürecek ya da dokunulmazlık zırhı altında gözlerden uzak kalmaya çalışacaktır. Tüm projelerin uygulayıcılarının gizli karanlık elleri iktidar gücüyle donatılmaması gerekiyor 7 Haziran’da.
'Anayasa suçu işliyor'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni Anayasa için, “Bana 400 vekil verin” dedi. Bu sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kırşehir’de başladığı süreci devam ettiriyor. Parti genel başkanı olarak görüyor kendini. Anayasal sınırların tamamen dışında. Anayasa şuan bizzat mevcut Cumhurbaşkanı sıfatıyla ortada dolaşan kişi tarafından rafa kaldırılıyor. Fiili bir durum, fiili bir Anayasa ihlali ve buna dur diyecek yasal mekanizma şuanda Türkiye’de yok.
2 CHP'li Avrupa Konseyi'nde
Avrupa Konseyi Tüzük ve Düzenleme Komisyonu başkanı seçildiniz. Bu konsey nedir? Görevleri nelerdir?
Önce kısaca Avrupa Konseyinden bahsetmek lazım. İkinci Dünya savaşı sonrası kurulan bir yapı. Temeli tekrar Avrupa’da savaşın getirdiği felaketlerle yaşamamak insan hakları , demokrasi ve hukuk gibi kavramların Avrupa ülkelerine egemen olması. Bu yönde üye ülkelerle çalışmak. Türkiye’nin kurucularından olduğu bir yapı. Kurucu üye yani. Burada daha önce CHP’den Abdülkadir Ateş ve Gülsün Bilgehan komisyon başkanlıkları yapmıştı. Bu dönemde de iki CHP’li vekil sosyalist grup adına komisyon başkanlığı kazandılar. 8 tane komisyon vardı 9 oldu. bu komisyonlardan iki tanesinin türk ve CHP’li olması son derece önemli bir anlam getiriyor. 8 kişi aynı zamanda yönetim kademesinde de görev alıyorlar. Bu şekilde Avrupa Konseyi’nin gündemi, genel kurul toplantısında ele alınacak konular, komisyonlarda ele alınacak raporlar tümü bu komisyonlardan geçiyor.
Türkiye'nin karnesi kırık
Avrupa’nın Türkiye’deki basına olan baskı konusunda görüşleri nelerdir?
Medya özgürlüğüne gelince, 2008’den sonra hem Avrupa konseyi penceresinden hem Avrupa Birliği penceresinden Türkiye ile ilgili çok ciddi soru işaretlerinin doğduğu bir dönem diyebiliriz. Avrupa Birliği’nin biliyorsunuz Türkiye ilerleme raporları yayınlanır. Bunların sonuncusunun taslağı var. Burada Türkiye’ye medya, yargı, kişisel hak ve özgürlükler alanında çok ciddi eleştiriler getirilmekte. Keza Avrupa Konseyi’nde de öyle. Burada medya özgürlüğü ile ilgili ciddi bir rapor hazırlandı. Türkiye ile ilgili çok net altı çizilecek ihlal ve tespitler yapıldı.
Başbakan Davutoğlu bir Şeffaflık Paketi açıkladı. Bunu Meclis’e getireceklerini söyledi. ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bu durumun seçimden sonraya bırakılmasını istedi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de mevcut Başbakana bizim bazı eleştirilerimiz oluyor. Şuan da yürütmenin başı ve tüm sorumluluk omuzlarında. Yasal çerçeve içerisinde bu böyle ama işin aslının öyle olmadığını herkes biliyor. Yukarıda sorumsuz olan kişi, başbakanın yürütme görevlerine müdahil oluyor, yönlendiriyor. Sanki kendisi başbakanlık yapar gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Başbakanın hükümet çalışmaları kapsamında açıkladığı bir paket var. Bu konuda başbakanın iradesini sıfırlayan bir tutum ve davranış içerisine girdi. Sen çıktın kameralar karşısına, bunu bir hükümet çalışması olarak açıkladın. Ondan sonra yukarıdan bir ses yani davulun tokmağını çalan esas kişi şimdi zamanı değil dedi. Bir şekilde siyaseten kulak çekiyor. Başbakanın Meclis’e götüreceğiz sözünü yutmuş görünüyor.
Başkanlık, diktatörlüktür
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok uzun süreden beri Başkanlık Sistemini istiyor. Rejim değişecek, başkanlık neyi etkiler?
Şimdi başkanlık sisteminden muradı şu; ben her şey olmalıyım her şey de bende olmalı. Yani ben hem cumhurbaşkanı hem başbakan hem meclis başkanı hem milletvekili hem üniversite rektörü hem Yargıtay başkanı hem Danıştay başkanı hem doktor hem kadın doğum uzmanı hem mühendis hem mimar hem diyanet işleri başkanı hem merkez başkanı… Her şey ben olmalıyım ve kimseye de hesap vermemeliyim. Kimse benim hesaplarımı soruşturmamalı kimse beni yargılamamalı. Tabi buradan baktığınız zaman başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi olan ülkelerde federal ya da konfederal yapılanmalar gözleniyor. Ve bölgesel bir takım yapılanmalar ve şekillenmeler de ortaya çıkıyor. Türkiye’nin hem anayasal düzenini milletin egemenliğini temsil eden parlamentonun onun içerisinden çıkan yürütme organının ve bütün bu kuvvetler ayrılığı ilkesini oluşturacak bağımsız yargı kanadının tamamen ortadan kaldırılması demektir. Yani diktatörlük demek yani faşizm demektir. Başkanlık sistemi Türkiye’de aynı zamanda rejim değişikliği demektir, felaket demektir diktatörleşme demektir.
'Türkiye'yi CHP kurtaracak'
Önümüzde bir seçim var. CHP’nin seçim stratejisi ne olacak ki 7 Haziran’daki seçimlerden birinci parti olarak çıkacak?
Şu anda AKP’nin oy oranının bu dört bakanın sebep olduğu yolsuzlukların, rüşvetin AKP oylarıyla yargılanmaya götürülmesinin engellenmesi yani milletin hakkının çalınması son derece önemli. CHP, çalışanlar, emekliler, engelliler, tarım kesimi ve ağırlığı olan bütün toplumsal kesimlerle ortak toplantılar düzenliyor ve seçim programını bu temel grupların talepleri doğrultusunda hazırlayacak. Hırsızlığın ve yolsuzluğun devletten tamamen kovulacağı bir şeffaflık paketiyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi, üretilenin hakça bölüşülmesi için içte ve dışta güven vererek milletin önüne çıkacak. Her türlü her inançtan insanın din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi de Cumhuriyet Halk Partisi olacaktır. Yanı başımızda yaşananları gördükçe tüylerimiz diken diken oluyor. Onun için Cumhuriyet Halk Partisi 7 Haziran’da bu karanlığı dağıtmak için dayanılabilecek sığınılabilecek en önemli siyaset limanıdır.
'Çözüm sürecini bilmiyoruz'
Çözüm süreci şuanda ne durumda? CHP bu sürecin neresinde?
Çözüm süreci halen bilinmiyor. Biz de bilmiyoruz diyor HDP Başkanı. Nedir? Bir işi gizli pazarlık olarak tutuyorsan demek ki milletten gizli bir şeyler vardır. O masada kim ne veriyor kim ne alıyor. Bunu bir açıklayın. Bu sorunun temelinde demokratikleşmeme problemi yatar. Eşit yurttaşlık temelinde CHP, birlikte yaşama iradesini koruyarak bu sorunu çözmeye, açık, şeffaf, meşru siyasi aktörlerle, meşru zeminde taliptir. Bunun da sözünü çok açık net veriyoruz.
8 Şubat 2015 Pazar
- Sitede Yorumla
- Facebook Hesabınla Yorumla
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder